6 Kasım 2014 Perşembe

DATÇA




























Datçaya çok gitmek istiyordum..gidenler,sevilecek,özlenecek bir yer olmadığını,hayal kırıklığı yaşayacağımı söylediler...gittim...sevdim...özlüyorum
Orada gerçekten hiç kirlenmemiş,sade,sahici insanlarla tanıştım..tüy gibi hafiftiler..kimseye ağırlıkları yoktu...alternatifleri ceplerinde! ne yoksa,çıkarıyorla var olanı, sorun kalkıyor ortadan!
..bizler mutlu olmak adına kendimizi ordan oraya atarken,onlar bildiklerini seviyorlar,anladıklarına sahipler!...
ferrarisini değilse de, herşeyini dağıtıp,hayatını topladığı gibi,teknesini alıp,bir kulübeye yerleşmiş sait kaptan tanıdım..bakınca hiçbirşeyi yok ayakkabı,pantolon,tişört,araba,ev,salon,mutfak yok yok yok..mutsuzken varmış! mutlu olmayı seçtğinde yok! ama hep kahkaha atıyor,her sorunun doğrusunu anlatıyor sıkılmadan..ciddiye alıyor insanı,saygı duyuyor,duymana da yardımcı!
sanki ona dokunursam,arınacak,her dileğim olacakmış gibi geldi.. oturmaya çekindi,sandalyeyi eline alıp alıp bıraktı.."otursana" der demez, elinde evirip çevirdiği plastik sandalyeye yerleşti:))
yıldırıncaya kadar soru sordum..yazar,kitap,hayat,insan,doğa,akp,chp..dolu dolu anlattı..
rakının maliyeti 4 tl imiş kendisi yapıyormuş genelde ama sıcakta uğraşmak istemiyor,bakkaldan alıyormuş..küfür ediyor,etsin istiyorsun:)
sabah sekizde kahvaltı ederken tanıştık..o rakısını içiyordu,ben çayımı..hayatını azıcık,ucundan sordum..o tamamını anlattı gülerek:))endişemi farkedince "merak etme "dedi "kimseyi mağdur etmedim herkesin hakkını pay ettim, çoluk çocuk mutlu..ben de, en istediğim hayattayım, daha ne olsun ki dedi..sevgilisi varmış,çok sevmiş..birkaç yıl sonra evi de toparlayıp gitmiş kadın..bir kutu unutmuş sadece..yıllarca açmamış kutuyu.. kulubeye taşınırken sevdiğ,nin unuttuğu kutudan, katlanan bisiklet çıkmış..o günden beri vazgeçemiyor ondan:)
teknesi var,müşterisi hiç eksik olmuyor..üstünü örttüğüm hatta unuttuğum öyle çok şeyi düşündürdü ki,hiç gitsin istemedim..ama yolcuları gelince, el sallayarak uğurladık..bu kadar kirli görünürken,bu kadar temiz kalabilmek!
oysa ne insanlar tanıdım tertemiz görünüp, etrafı kirleten!
datçaya giderseniz bir şişe rakıyla kulübesinde ziyaret edin..kendi yaptığı turşusuna,reçeline dalmak serbest!
o, her "merhaba"yı seviyor,sevmeye mecbur dönülüyor oralardan...

















Çok daraldığımda, Bambu ağacının hikayesini hatırlayıp gülümserim.


Hayatta hiç bir şey yolunda gitmiyor diyenlere...
Cin Bambu ağacının yetişmesi, olumlu ısrar için güzel bir örnektir.
Cinliler bu ağacı söyle yetiştirir:
Önce ağacın tohumu ekilir,sulanır
ve
gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum
yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına
filiz vermez. Uçuncu ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar
edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.
Fakat inatçı tohum bu yılda
da filiz vermez. Cinliler büyük bir sabırla besinci yılda da bambuya su
ve gübre vermeye devam ederler.
Ve nihayet besinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye baslar ve altı
hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır. Akla gelen
ilk soru sudur : Cin bambu ağacı 27 metre boyuna alti hafta da mi Yoksa
beş yılda mı ulaşmıştır ? Bu sorunun cevabi tabii ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp
gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir
miydik?... Bir basarinin şartları her zaman çok basittir.
Bir sure için çalısın,
Bir sure tahammül edin.
Her zaman inanın
Ve hiçbir zaman geri dönmeyin.